GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ

Kirlilik denince gözle görülen, elle tutulan ve kokusu hissedilebilen kirlilikler ilk önce aklımıza geliyor. Her nedense bunların dışında ruh kirliliği, düşünce kirliliği, görüntü kirliği, gürültü kirliği, anlayış ve kavrayış kirliği vb. sayabileceğim bir çok kirliliği aklımızın ucundan bile pek geçirmiyoruz. Adam sen de; olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar deyip geçiştiriveriyoruz. Aslında evrensel Türk Kültürümüz gereği bilişsel, duyuşsal, psikomotor, maddi ve manevi her türlü kirlilikten haberdar ve sakınıyor olmamız ile uzak durmamız gerekiyor.

         Gereksiz yere korna çalanları, eksozuna yüksek ses çıkartma aparatı taktırıp volta atanları, kendi dinleyeceğinden fazla müzik sesi saçanları, apartmanın birkaç kat yukarı veya aşağısından duyulacak şekilde TV. sesini açanları, gece on ikiden sonra balkondan naralar atanları ve duvarlarına çivi çakanlar ile tamirat yapanları, yüksek ayakkabı sesi çıkartarak merdivenlerden koşanları, hurdacı anonsları, satıcıların finans duyuruları sanki hayatımızın bir parçasıymış ve iç içe yaşamak zorundaymışız gibi olağan karşılıyoruz. Ya da uyarıda bulunduğumuz veya tepki verdiğimiz zaman olabileceklerden çekindiğimiz için duyarsız davranmaya alışıyoruz. Yahut ta böyle gelmiş böyle gider deyip alışmaya çalışıyoruz. Hemen pek çok kimsenin bu yaptığım doğru olmayabilir, rahatsız olanlar vardır, olumsuz etkilenenler bulunabilir, insanları rahatsız etmeye hakkım yok, iğneyi kendime çuvaldızı ele batırayım diye de düşünmediği bir toplum haline geliyoruz.

19. yüzyılda başlayıp; 20. yüzyılda gelişerek günümüzde ise doruk noktaya ulaşan kirliliklerin başında bence “Gürültü Kirliği” gelmektedir. Geçenlerde yaşadığım bir anımı sizlerle paylaşmayı yeğledim.

Açık Öğretim Fakültesi sınavlarının yapıldığı 06.09.2009 tarihinde yeğenimi Kuvayı Milliye İlköğretim Okulu sınav salonuna götürdüm. 09.00’da başlayacak sınav için binaya girdi. Araçlar okul bahçesi dışında park etmiş; sessiz, sakın, gürültüsüz ve sınav heyecanı olan yakınların banklarda ve ağaç altlarında ki umutlu bekleyişleri gözlerden kaçmıyordu. Bina giriş kapısında bir Polis memuru, bir okul görevlisi itinalı bir biçimde görevlerinin başındaydı. Derken karşıdaki bir bakkal dükkanı dibinden 09.00’a beş dakika kala bir şeyleri kırma dökme gürültüsüdür başlayıverdi. Birkaç dakika bekledim ama gürültü kirliği olanca hızıyla devam ediyordu. Yıllarını eğitim yöneticiliğinde geçirmiş bir birey olarak manzaraya dayanamayıp okulda sınav yapıldığını, lütfen gürültü kirliği icraatını sonra yapması, sessiz olunması için uyarı ve ikazda bulunmak ile rica etmek niyetimle o tarafa gittim.

         Tedaş’ın karşısında Trafo Sokağı girişi sol köşesinde pembe boyalı dört katlı ana cadde ve sokağa bakan bir bina altında tabelasız bir bakkal dükkanı; tabelasızlığından dolayı şaşkın bakkal diyebileceğim giriş kapısının hemen yan tarafında cam veya ayna yapıştırılmış olan bir suntalem parçasını keserle kırmaya çalışan bir vatandaşın sergilediği “Gürültü Kirliliği”ni yakından da yaşadım. Gürültü kirliliğine son vermesi için vatandaşa rica etmeden önce olur da olumsuz bir tepki verir düşüncesiyle, gürültüyü sergileyen bireyin kim ve nasıl bir insan olduğu hakkında bakkal sahibinden bilgi almak istedim. İçinde hiçbir insan bulunmadığını gördüğüm bakkal kapısından içeri doğru bakınca; gürültü kirliği sergileyen bireyin beni müşteri sanıp; “Buyurun bir şey mi istediniz?” sorusuyla da karşılaşınca, bakkal sahibinin o vatandaş olduğunu böylece öğrenmiş oldum. Tam söze başlayacaktım ki; bina güvenlik görevlisi Polis Memuru okul bahçesine giriş kapısının bulunduğu caddenin öbür yakasında belirdi ve:

         “Okulda sınav yapıldığını, gürültü kirliğinin fazla dozda hissedildiğini ve lütfen sonra yapmasını” söyledi. Beni de sonucun ne olacağı belli olmayan çok büyük bir iletişim sıkıntıdan kurtardı. Gürültü kirliği de böylece son bulmuş oldu. Okul binasına gidip, Polis memurunu duyarlılığından dolayı tebrik ve teşekkür ettim. Çok çok şükür diyorum. Çünkü, gerek memuriyetim nedeniyle, gerekse bir vatandaş olarak olumlu rica, minnet ve uyarılarıma bazen olumsuz yanıtlar aldığım için nasıl davranacağımı on defa düşünür bir defa uygularım. Sütten ağzım yandığından yoğurdu bile zaman zaman üfleyerek yiyorum da.

         Bizim sevgili, iyilik sever, çilekeş, çevresindeki gelişmelerden bîhaber, sadece kendi doğrularını savunan vatandaşımızın; etrafına bakıp da bir şey göremeyen insanımızın; halk mektebi sürecini de yaşamamış, deneyim ve tecrübeden yoksun bireylerimizin tutum ve davranışlarından kaynaklanan bu ve benzeri kirliliğe olumlu yaklaşmayacağınızı düşünüyorum.